Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Suriye’nin normalleşmesi için yapılan çalışmalara, Gazze’de geri gönderilen rehinelere ve Gazze’yi yeniden inşa etme projelerine, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un çağrısıyla yapılan acil savunma ve güvenlik ağırlıklı toplantılara ve Riyad'da Ukrayna'daki savaşla ilgili yapılan toplantıya değiniyor.
Nereye Doğru’ya Suriye'den haberleriyle başlayan Cengiz Aktar, “Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile geçici hükümetin üst yönetimi arasında epeydir görüşmeler oluyor. Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) Savunma Bakanlığı bünyesine katılması, bütün yabancı cihatçıların Suriye'yi terk etmesi ve Suriyelilerin evlerine, köylerine ve kasabalarına geri dönüşü konuşuluyor. Yeni olmasa da epey bir haber var. İlk temas 31 Aralık'ta cereyan etmişti ve bir buçuk aydır da konuşuluyor, iş makul bir yöne doğru gidiyor. Suriye'de 9 Aralık'tan bu yana gözle görülür bir alevlenme, yeniden başlayan bir iç savaş yok - bu, fevkalade önemli. Hatta üç-dört gün önce Ahmed Şara, eski rejimin kalelerinden biri olan, deniz kıyısındaki Tartus'a gitti ve orada büyük bir coşkuyla karşılandı yani işler en azından şimdilik iyi gidiyor,” diyerek Münih Güvenlik Konferansı'nda Suriye üzerine yapılan panel konusuyla gündemine şöyle devam etti ve, "’Şam İçin Yeni Bir Şafak: Suriye'nin Geçiş Sürecine Dair Olasılıklar’ başlıklı yedi-sekiz kişilik panelde Suriye Hazırlık Komitesi, tek kadın temsilci olarak hukuk profesörü Hind Kabawat vardı, yanında da Hakan Fidan. Panelde yeni anayasa nasıl olacak yani yeni Suriye'nin kurumları hangileri olacak gibi konular konuşuldu. Hakan Fidan özellikle üst üste vurgulayarak yeni Suriye'de her din, dil, etniğin temsil edileceğini söyledi. Bu da çok önemli bir gelişme tabii. Suriye Kürtlerinin başını çektiği yapılarla, Şam'daki merkezi yapıların irtibat halinde olması da bu anlama geliyor,” dedi. Özdeş Özbay, “Dün SDG lideri Mazlum Abdi bir açıklama yaptı ve HTŞ lideri Ahmed Şara’yı Suriye Kürdistanı'na davet etti,” eklemesini yaparken, Aktar da, “Evet, bayrağı da kullanıyorlar, aralarında sürekli bir irtibat var. Daha önce söylemiştim; Ahmet Şara, Kürtçe konuşuyormuş ayrıca,” dedikten sonra Suriye'deki bir diğer önemli gelişmeyle devam etti.
“Türkiye’nin 2016, 2018 ve 2019’da Suriye’nin kuzeyinde yürüttüğü üç harekat vardı. Bunlardan biri 2018'deki Afrin harekatıdır. Afrin'in Osmanlı coğrafyasındaki adı Kürt Dağı'dır. Orası ağırlıklı olarak bir Kürt bölgesidir ve bu harekat ile oradaki Kürtler kovuldu, başlarına gelmeyen kalmadı. Münbiç'e ve diğer civar bölgelere gitmek zorunda kaldılar yani sağa sola dağıldılar, muazzam bir hareket yaşandı orada ve şimdi, Şam Baas rejiminin veya Esad rejiminin çökmesinden sonra, Afrin'e başka yerlerden yerleştirilen Arap ahali çoğunlukla Halep civarında olan evlerine geri dönüyor yani geri dönüyorlar. Kürtler de onlardan boşalan yerlere, eski evlerine geri dönüyorlar. 20 bin gibi bir sayıdan bahsediliyor. Bunları teyit etmek mümkün değil tabii. Afrin’deki Kürtlerin nüfusu çok daha fazlaydı. Demek ki Afrin'de de bir normalleşme yaşanıyor ve bu da fevkalade önemli. Oysa oralar hala Suriye Milli Ordusu'nun ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetiminde. Özetle; Afrin hızla Suriye'nin yeni yönetimi altına, hükmü altına geri dönüyor. Bu da hayırlı bir gelişme,” diye belirten Cengiz Aktar, bir sonraki gündemi olan Gazze gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Trump’ın Gazze projesine gelelim; İsrailli ve aynı zamanda Amerikalı bir mimar, Gazze için bir proje yapmış aynı Ataköy'e benziyor. Havuzlar, tenis kortları, deniz kenarında yüzme havuzları, ağaçlar filan... Trump'a yollamış doğrudan doğruya. Gelelim Gazze için alternatif projelere. Öyle görünüyor ki, esas bu işi Arap dünyası içerisinden Mısır üstlenmiş vaziyette. Dünya Bankası'yla birlikte 53 milyarlık bir yeniden inşa projesi üzerinde çalışıyorlar. Bu projeye Dünya Bankası'na ilaveten çok büyük olasılıkla Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt ve tabii Birleşik Arap Emirlikleri de katılacaktır. Birleşik Arap Emirlikleri hep ikili oynuyor, ABD ile ilişkisi ziyadesiyle iyi. Toplam bir rakam çıkarmışlar. 53 milyara Gazze'yi tekrar ayağa kaldırmak mümkünmüş,” diye belirttiğinde Özdeş Özbay, “Ne kadar sürecekmiş?” sorusunu sordu. Aktar, “Çin şirketlerini soksalar iki ayda ayağa kaldırırlar, uzun sürmez herhalde,” diye cevapladıktan sonra soykırım konusuna geri dönerek şöyle devam etti, “Takasın birinci evresi bitti. İkinci evre için Trump, 'Bütün hepsini bırakacaksınız, yoksa orayı yakarım, yıkarım' dedi - artık ne yakıp yıkacaksa. Şimdi ondan vazgeçmiş, artık öyle bir şey yok. Trump, Washington DC'de Netanyahu ile görüştü, onu ağırladı, sandalyesini falan çekti, Suudileri aşağıladı, Katarlıları iğneledi. Etrafındaki bütün bu aşırı faşistleri ve o bakanları kucakladı ama geçen Pazar'dan itibaren de ikinci evre konusunda düğmeye basılmış vaziyette yani bir tarafta korkunç bir retorik var. Biraz 1984 romanı gibi. Bir yanda bağıranlar, çağıranlar, asarız, keseriz diyenler ki buna Netanyahu da dahil - tabii dünyada bunun başını Trump çekiyor. Ama bir de hayatın gerçekleri var, hiç öyle olmuyor. Sonunda mesela şimdi ikinci evre başlamış vaziyette. Peyderpey Gazze’den İsrailli rehineler salıveriliyorlar. Aslında salıverilenlerin çoğu oradaki tutukluklarıyla ilgili olumsuz konuşmuyorlar. Bu da tabii İsrail hükümetini delirtiyor,” diye belirttiğinde Özbay da, “Zaten herhalde buradaki en büyük şey, Netanyahu’nun Trump'ın gelmesiyle avantajlı duruma geçmesi. Eğer savaşa yeniden başlamak istiyor ise Trump tam destek veriyor. Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yaptırım kararı bile aldı yani Trump, Netanyahu’nun uluslararası yalnızlaşmasını bir tık kırdı. Ama İsrail'de başını rehine ailelerinin çektiği çok ciddi bir muhalefet de var; sokaklardalar, parlamentonun ve Netanyahu'nun evinin önündeler. Serbest bırakılan rehineler konuşma yaparken, diğer rehineler için sürekli buna vurgu yapıyorlar çünkü Netanyahu her an masadan kalkabilir durumda, kimse Netanyahu’ya güvenmiyor. Bütün rehine aileleri açıklama yaparlarken, ‘Öncelik rehineler olmalı, ateşkese devam edin' diye konuşuyorlar,” eklemesini yaptı. “Fakat tarih yani geçmiş savaşlar bize gösteriyor ki bu gibi durumlarda savaş bir kere durdu mu bir daha zor başlar. Muhataplarımız kim diyeceksiniz? Trump ile Netanyahu yani iki tane faşist, zır deli. Her an her şeyi yapabilirler ama artık başka dengeler de devreye giriyor. Mesela diğer taraftan Gazze soykırımının kabul edilemez olduğunu her fırsatta kendi çapında dile getiren Rusya var. Trump, Rusya'yla da masaya oturmuş vaziyette, bu konuya da geleceğiz. Rusya'yla bir taraftan normalizasyon konuşuyorsun, öte taraftan Filistin destekçisi olan Rusya'yı itip kakıyorsun veya onun söylediğinin aksini yapıyorsun. Bunlar zor işler, Amerikalılar bunları hesaplamamışlardır - o kadar amatör, o kadar günlük kararlar alıyorlar ve laflar ediyorlar ki - ama İsrail öyle değil. Dolayısıyla bu savaşın tekrar başlaması öyle kolay değil. Bir diğer yandan Biden yönetiminin İsrail'e vermediği, yerin altını üstüne getiren bombalar var. Şimdi o bombalar nerede kullanılacak? Artık onların Gazze'de kullanılmasının bir manası yok, altı üstüne geldi zaten. Dikkat ederseniz, Gazze'de İsrail hükümeti şu sıralar ‘her şey bitti, yeniden inşa aşamasına geçilecek. Gazze'yi kim yönetecek?’ gibi konuları konuşuyor. Fevkalade önemli bir işaret bu. Tel Aviv, ‘Orayı katiyen Hamas hatta Filistin Kurtuluş Örgütü de yönetemez’ diyor. Diğer tarafta Batı Şeria’daki yönetimden bahsediyor ve 'Onlar da yönetemez' diyor. Dolayısıyla iş artık ‘orayı kim yönetecek?’ aşamasına gelmiş vaziyette. Herhalde bir ara yol bulunacaktır. Geçici olarak Arap ülkelerinden müteşekkil bir konsorsiyumdan bahsediliyor. Mısır, yüzde yüz işin içinde ve muhtemelen Katar da. Batı Şeria’daki Filistin Kurtuluş Örgütü Yönetimi de - Filistin Devleti diyelim - herhalde işin içinde olacak. Dolayısıyla tekrar başlamışlar ama ABD, o bombaları nerede kullanacak? İran konusunda yine konuşmaya başladılar. Cumhuriyetçi Parti'ye bağlı ABD’li senatör Lindsey Graham, ‘Vur, İran’ın elindeki bütün nükleer olanaklarını yerle bir et’ diyor. İşte o bombalar da bu işe yarayacak herhalde. Bakalım göreceğiz tabii,” diye belirten Aktar'a, Özbay da, “Amerikan basınında bir kez daha özellikle İran'ın nükleer tesislerinin vurulması var,” yorumunu yaptı. “Şöyle bir şey var: İran'daki rejim sallantıda, bunu da unutmamak lazım. Onlar da aslında biraz Suriye'nin eski rejiminin zamanında gibiler, orada da muazzam bir itiraz var. Kadınları, önüne gelen gençleri asıp duruyorlar, oradaki terör bitmedi. 1979'dan bu yana İran'a hakim olan Molla rejimi sallantıda. Dolayısıyla iki bombaya bakar. Orta Doğu pilavı daha çok su kaldırır, öyle gözüküyor,” açıklamasından sonra Ukrayna gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “ABD’nin nasıl Gazze ve Orta Doğu konusunda uzun erimli bir planı yok ise Ukrayna için de hiç bir plan yok. Avrupa'nın güvenliği, ABD'nin NATO'yu ne yapmak istediği, müttefiklerle ilişkiler yani hiçbir şey belli değil. Trump sadece her gün X üzerinden yazıyor. Ukrayna özel temsilcisi, eski bir asker olan Keith Kellogg'un şöyle bir ibaresine rastladım; 'Şimdi, şu anda Trump zamanındayız, Trump günleri bunlar. Bu ne demek? Mesela Trump bugün bana bir görev veriyor ve yarın, ertesi gün öğlen bana neden hala yapmadığımı soruyor - 24 saat bile geçmemiş. Böyle birisi Trump.’ Mesela Ukrayna konusunda birisi alelacele ‘Haydi biz barışıyoruz, yeraltı zenginliklerinin yarısını bize devredin’ gibi bir şey yazmış - bir dolu imla hatası var - birisi de bunu sızdırmış. Tabii bu karar filan değil ama bu şekilde, Naomi Klein'in dediği gibi, ‘Bütün dünyayı sersem ederek yürüyorlar şu sıra'. İnsanlar neye tepki vereceğini şaşırmış vaziyette. Bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama mesela bu yeraltı zenginlikleri konusunda Zelenski kestirip attı, ‘Nereden çıktı? Öyle bir şey yok’ dedi,” açıklamasını yaparken, Özdeş Özbay, “Democracy Now!’da görmüştüm. Ukrayna zannedildiği gibi nadir elementlerden zengin bir ülke değil. Mesela Çin, dünya rezervinin %80'ine sahip deniyor,” eklemesini yaptı.
Fransa gündemiyle programına devam eden Cengiz Aktar, “Pazartesi günü Macron'un çağrısıyla acil bir savunma ve güvenlik ağırlıklı bir toplantı yapıldı. Epey bir şey konuşulmuş, tam manasıyla ne konuşulduğu da pek ortaya sızmadı. Daha ziyade katılanların söyledikleriyle ilgili bir basın bülteni çıktı. Danimarka Başbakanı, ‘Rusya'yı ciddiye almak lazım’ gibi bir şeyler söyledi. Anlaştıkları yegane konu, askeri harcamaların hızla arttırılması ve bir de Fransa'nın nükleer gücünü yeni Avrupa ordusunun kullanımına verme taahhütüydü çünkü Avrupa'da iki tane ülkenin nükleer gücü var: Bir tanesi, Britanya, diğeri ise Fransa. İngilizler epey işin içindeydiler. İngiliz Başbakanı Paris'teydi ve bugün, yarın da Washington'a gidecek. ‘Avrupa'nın savunması için biz elimizden geleni yaparız’ dedi. Biliyorsunuz, onların da nükleer gücü var ama Rusya tehlikesi konusunda İngiltere, ABD gibi düşünmüyor - bu önemli. Avrupa'nın savunmasının en azından şimdilik ABD'nin desteği olmadan yapılamayacağını söylüyor ki haklı, böyle bir gerçek de var. 1945'ten beri Avrupa'da savunma planı yok, sadece ABD'nin sırtına yaslanmış bir Avrupa var, bunu unutmamak lazım. Toplam bütün Avrupa'daki asker sayısı iki milyon. Bu Pazartesi toplantısına Çekleri ve Romenleri çağırmamışlardı ve neden olduğu da dün gece anlaşıldı. Macron, geriye kalan ülkeleri bugün yarın yapılacak ikinci bir toplantıya davet etmiş. Norveç, Kanada - önemli -, Baltıklar, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Finlandiya, Romanya, İsveç ve Belçika. Geriye kalanları da bir diğer toplantıya çağıracak. Bu plan çok akıllıca çünkü çok fazla insan olunca bir günde toparlamak mümkün değil. Burada önemli olan bir nokta var; Türkiye yok - çok ilginç bu. Norveç ve Kanada var. Norveç, Kanada AB üyesi değil, ama Türkiye yok - bunun altını da çizmek lazım,” diyerek dün yapılan Riyad toplantısı ile ilgili gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Salı günü Ukrayna'daki savaşla ilgili Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da yapılan toplantıya gelelim; orada bir sürü şey konuşmuşlar. Oradaki Rusya heyeti, oradaki Amerika heyetini suya götürür, susuz getirir yani o kapasitede ve nitekim de öyle oluyor. Ukrayna konusunda Moskova her istediğini dikte ettirecek ve Trump da kabul edecek, iş oraya doğru gidiyor. Tabii Avrupa, çok zor durumda kalmış vaziyette. Ukrayna Savaşı, 2014'ün 20 Şubat'ında başladı. 2014'ten sayarsak 11 sene olmuş. İkinci evresi de 2022'nin 24 Şubatı'nda başladı yani üç yıl dolmak üzere,” diye belirttikten sonra Münih Güvenlik Konferansı ile ilgili önemli bir noktaya değindi.
"ABD Başkan yardımcısı JD Vance, Avrupa'nın ifade özgürlüğü konusundaki zaaflarına dikkat çekti. Buna hem Alman Savunma Bakanı, hem Almanya Cumhurbaşkanı cevap verdi, 'Vay efendim sen ne diyorsun?' diye kükrediler. İyi de, Filistin konusunda Avrupa'da ‘Gazze soykırımı’ demek yasak. Filistin konusunda Filistin kefilesiyle dolaşanları Almanya sokaklarında derdest ediyorlar,” diye belirten Cengiz Aktar'a, Özdeş Özbay, “Almanya'da Arapça slogan atmak yasaklandı, en olmayacak şeylerden bir tanesi. İngilizce atabiliyorsunuz ama Arapça atamıyorsunuz,” eklemesini yaptı. Aktar da, “Tabii, onu unuttular. Her konuda ifade özgürlüğü var ama Gazze soykırımı konusunda yok,” diyerek bu haftalık programını tamamladı.